Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

02/08/2009

Gıdalar Hakkında Bilmemiz Gerekenler



Toplumumuzun büyük bir çoğunluğunun alışveriş yapmayı sevdiği kaçınılmaz bir gerçektir! Etrafımızda sürekli bir şekilde bizi alışveriş yapmaya, marketlerdeki en son çıkan ürünlere ilgilimizi çekmeye çalışan reklamlar mevcuttur. Böyle bir ortamda, yeni çıkan ürünler de dahil olmak üzere, alışveriş merkezlerinde gördüğümüz bir çok ürünün çevreye olan zararını unutmak ya da göz ardı etmek çok kolaydır. Ancak bu alanda atacağımız adımları, çevreye mümkün olan en az miktarda zarar verecek şekilde değiştirmek bizim elimizdedir. Buna örnek olarak, üzerinde organik etiketi bulunan yiyecekleri tercih edebilir, alışverişe giderken yanımızda kendi alışveriş çantalarımızı götürerek ve bunları tekrar tekrar kullanarak kullandığımız plastik çanta sayısını en aza indirebiliriz!

Bu alanda atılacak ilk adım, gerçekten ihtiyacımız olan gıda maddelerini satın almaktan ve tüketemeyip çöpe attığımız yiyecek miktarını azaltmaktan geçer. Bu nedenle, alışverişe giderken yanımızda önceden hazırlanmış bir liste götürmek yiyecek sarfiyatının azalmasında yardımcı olabilir. Yanımızda götüreceğimiz kumaş ya da plastik çantalar alışveriş sonunda marketten ekstra plastik poşet almayı engellememize yardımcı olur. Tükettiğiniz gıdaların çoğunlukla hangileri olduğunu belirlemek alışverişinizi kolaylatmakla kalmaz, aynı zamanda ülkeniz ve tüm dünya için yaptığınız çevresel yardım kendiniz ile gurur duymanızı sağlar.

Gereksiz bir şekilde fazla malzeme kullanarak ambalajlanmış gıdaları tercih etmek yerine paketlenmeden ve açık satılan sebze ve meyvelerden tüketmeye önem gösteriniz. Ambalajlanmış yiyeceklerden tüketmeniz gerekiyorsa, çoğu zaman bu yiyecek ambalajlarının geri dönüşümünün mümkün olduğunu unutmayın. Ülkemizde birkaç kurum tarafından kağıt geri dönüşümü yapılmaya başlanmıştır. Bu alana katkı koymaya gayret göstermek ileride cam ve plastik gibi diğer maddelerin de geri dönüşümünün başlatılması için iyi bir adım olacaktır. Unutmayınız ki yeşil yaşam konusunda attığınız her adımın bir önemi vardır!

Bugün raflarda gördüğümüz birçok ürün büyük miktarlarda işlenmiştir. Bu durum, belirli ürünlerin yapay bir şekilde tadlandırıldığı, renklendirildiği veya tadını güzelleştirmek için eklenmiş fazla tuz, şeker ya da yağ bulundurduğu anlamına gelmektedir. Hazır ve işlenmiş ürünler yerine taze yiyecekler tüketmek hem sağlığınız için yararlıdır hem de kullandığımız işlenmiş yiyeceklerle birlikte gelen ambalaj miktarının azalmasına yardımcı olur. Buna iyi bir örnek olarak hazır sıkılmış ve paketlenmiş portakal suyu almak yerine marketten taze portakal meyvesini alıp evimizde kendimiz sıkabilir, burdan çıkan atık portakal kabuklarını da bahçemizde toprağımıza karıştırarak organik gübre elde edebiliriz.

Vitamin B ve proteyini alınmış olan beyaz ekmek, pirinç, ve makarna yerine bu ürünlerin tam tahıllı olanlarını tercih ediniz. Evdeki fırınınızda kendi ekmeğinizi yapmak için kullanacağınız enerji miktarını göz önünde bulundurarak, eğer fırınınızı aynı anda başka yemekleri pişirmek için kullanmayacaksanız, ekmek gibi yiyecekleri, bu ürünleri her gün bol miktarlarda üreten fırın veya marketlerden almak çok daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır.

Günümüzde işlenmiş yiyeceklerin kolesterol seviyelerinin artmasına ve kronik şişmanlık gibi sorunların başlamasına neden olunduğu bilinmektedir. Bu bile kendi başına taze gıdalara dönmemiz için yeterli bir sebeptir. İşlenmiş yiyecekler üretim noktalarından elimize ulaşana kadar çok uzak mesafeler taşınmakla kalmaz, aynı zamanda yenmeden önce ambalajlarının içinde uzun süre bekletilirler. Uzun mesafeleri bozulmadan geçirebilmeleri ve elimize ulaşana kadar dayanmaları için birçok koruyucu madde eklenen bu yiyeceklerin kullanımı karbondioksit emisyonlarımızı da büyük seviyede artırır. Çocuklarımıza taze gıdaları erken yaşlardan sevdirerek, zamanla toplumumuzun yeme alışkanlıklarını sağlıklı bir yönde değiştirebiliriz.

Eğer bir ürünün üzerinde “organik” etiketi bulunuyorsa, bu o ürünün belirli hukuki standartlardan geçtiği ve onaylandığı anlamına gelmektedir. Bu standartlar tüketici için o gıda maddesinin herhangi bir kimyasal ya da suni gübre kullanmadan, doğal yollarla üretildiğine dair bir garantidir. Organik yiyecekler tüketerek bu alanda geliştirilmiş çevresel standartları da desteklemek mümkündür.

Bütün organik yiyecekler “genetiği değiştirilmiş organizmalar” (G.D.O.)’dan arıtılmıştırlar. 1990’ların başlarında piyasaya çıkarılan genetiği değiştirilmiş yiyecekler moleküler biyoloji alanında geliştirilmiş en son tekniklerle hazırlanan ürünleri içerir. En çok bilinen genetiği değiştirilmiş yiyecekler soya fasülyesi, mısır, pamuk tohumu yağı, ve buğday gibi kaynaklardan elde edilen bitkilerdir. Mısır ve soya yiyeceklerin işlenmesinde kullanıldıkları için, bu genetik yapısı değiştirilmiş besinler, işlenmiş yiyeceklerin içerisinde az miktarlarda da olsa bulunurlar. Bilim adamları genetiği değiştirilmiş organizmaların insan sağlığı ve de çevre için zararlı olacağı konusunda endişelerini belirtmiştirler. Genetiği değiştirilmiş ekinlerde kullanılan ilaçlar gıda kaynaklarını zehirleyebilir, insanlara ve çevreye birçok yararı olan canlıları öldürebilir. Genetiği değiştirilmiş yiyeceklerin etikletlenmesi ve bu özelliklerinin tüketicinin rahatça göreceği şekilde belirtilmesi uzun süreler tartışılmış bir konu olmakla birlikte, artık marketlerimizde gördüğümüz ürünlerin çoğunu bu alanda tespit etmek mümkündür. Uzmanların bu konudaki tavsiyeleri, dışardan müdahale aldığı üzerinde belirtilmiş olan gıdalardan uzak durmak, ve günlük hayatta mümkün oldukça genetiği değiştirilmemiş organik yiyeceklere yönelmektir.

İngiltere’de yayınlanmış bir habere göre, organik yiyecekler çocukların gelişimini olumlu bir şekilde etkilemekle kalmaz, doğal yapılarından dolayı kanser gibi ciddi hastalıklara karşı direnmenin en etkili yollarından birini oluştururlar. Vücudumuz için gerekli olan tüm besinleri daha kolay elde etmemizi sağlayan organik yiyeceklerin Avrupa’da satışı son bir senede açık pazarlarda yüzde ellidört (54%), süpermarketlerde ise yüzde yirmibir (21%) şeklinde artmıştır.

Organik tarımla uğraşan çiftçilerin gerek yetiştirdikleri bitki ve hayvanlar, gerek kullandıkları metotlar için bu alandaki yüksek standartları korumaları şarttır. Mümkün olan en yüksek miktarlarda karbondioksiti emebilmesi için toprağı sağlıklı tutmak da organik tarımın en önde gelen gereksinimlerinden biridir. Eğer üzerinde ekilen toprak kötü kullanılıyor ya da kimyasal gübrelerle işleniliyorsa, karbondioksitten çok daha tehlikeli bir sera gazı olan nitrojen oksit için büyük bir kaynak teşgil eder. Organik yiyecekleri tercih ederek tüm bunlara engel olmakla kalmayıp aynı zamanda küresel ısınmanın etkilerinin azalmasına yönelik çok yararlı bir adım atabilirsiniz!


Çise Ünlüer (2 Ağustos 2009)
ciseunluer@hotmail.com

No comments:

Post a Comment