Arayın, Yeşil Hayatı Tarayın...

08/04/2011

Nükleer Enerji Gerçekleri


İyi planlanmış bir nükleer santral, elektrik üretiminde önemli avantajlara sahiptir. Bunların en başında, taş kömürü kullanan ve bu nedenle atmosfere tonlarca karbon, sülfür ve fazla miktarda kirletici madde yayan elektrik santralleri ile karşılaştırıldığında, nükleer santrallerin çok daha temiz olması ve atmosfere daha az radyoaktif atık bırakması gelmektedir. Ancak nükleer enerji üretiminde kesinlikle gözardı edilemeyecek engeller olduğu da kaçınılmaz bir gerçektir.

Bu sorunlardan biri, uranyumun çıkartılması ve daha sonra zenginleştirilmesi sürecindeki rafine etme çalışmalarının neden olduğu yüksek miktardaki radyoaktif kirlenmedir. Buna ek olarak, düzgün çalışmayan nükleer santraller, yüksek miktarda radyoaktif atığın açığa çıkmasına sebep olan Çernobil felaketinden de görüldüğü gibi, büyük sorunlara neden olabilir. Nükleer enerjiden yararlanmayı planlayan her ülkenin, santrallerdeki fisyon tepkimelerinin çok iyi kontrol edilmeyi gerektirdiğini ve bu alanda hata toleransının yok denecek kadar az olduğunu bilmesi gerekir.

Alanında uzman eleman, atıkların depolanması ve yeterli güvenlik çalışması yapıldıktan sonra nükleer santrallerin çevrelerine büyük çaplı zararlarlar verdiği herhangi bir olayın gerçekleşme ihtimali düşük olsa da sıfır değildir. Bunun en iyi örneği, bugüne kadar çevreye zarar verebilecek ölçüde yaşanan üç büyük nükleer santral kazasıdır.

1957 yılında İskoçya'da meydana gelen Windscale kazasında reaktörün civarına bir miktar radyasyon yayılmasına rağmen insan ölümüyle sonuçlanan bir olay meydana gelmemiştir. İşletim arızası, ekipman kaybı ve operatör hatasının kazaya dönüşmesiyle 1979 yılında ABD'de meydana gelen Three Mile Island kazasında ise kısmi reaktör kalbi ergimesi meydana gelmesine rağmen reaktörü çevreleyen beton koruyucu kabuğun sayesinde çevreye ciddi bir radyasyon sızıntısı olmamıştır. Ancak her nükleer kaza bu iki örnekte olduğu kadar rahat atlatılmamıştır. İnsan ve inşaat hatalarından kaynaklanan Çernobil reaktör kazası buna verilebilecek en iyi örnek.

26 Nisan 1986'da Ukrayna'daki Çernobil nükleer reaktöründe meydana gelen patlama ve sonucunda yayılan radyoaktif madde, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'da yaşayan 336bin insanın tahliyesine, 56 kişinin ölümüne, 4bin doğrudan ilişkili kanser vakasına ve 600bin kişinin sağlığının ciddi şekilde etkilenmesine sebep olmuştur. İnsan ölümüne neden olmuş tek ticari nükleer santral kazası olan Çernobil reaktör kazası, operatörlerin güvenlik mevzuatına aykırı olarak santralde deney yapmaları sonucunda reaktördeki ani güç artışı ve santral tasarımında reaktörü çevrelemesi gereken bir beton koruyucu kabuğun inşa edilmemiş olmasından dolayı meydana gelmiştir.

Nükleer kalıntıların ürettiği radyoaktif bulut patlamadan sonra Türkiye de dahil olmak üzere tüm Avrupa üzerine yayılmış ve birçok insanın hayatını tehlike altına sokmuştur. Bu kazalar sonucunda, en iyi bilinenleri Greenpeace,  Yeşiller Partisi, Nükleer Karşıtı Platfom (NKP) ve Küresel Eylem Grubu (KEG) olan, dünyanın birçok yerinde, günümüze kadar uzayan nükleer karşıtı gruplar oluşmuştur.  Bu gruplara karşı, nükleer enerjinin çevre sorununa hiçbir şekilde neden olmadığını bilimsel ve siyasi olarak da savunan  ve kömüre oranla daha az karbondioksit salınımına sebep olduğu için çevreci olduğunu iddia eden nükleer lobi grupları da mevcuttur.

Nükleer enerjiye karşı olan grupların başında gelen Greenpeace’e göre, güvenlik açıklarından, atık sorununa, artan maliyet ve inşaat sürelerine kadar pek çok konuda harcanan milyarlarca dolara rağmen son 60 yılda hiçbir sorununa çözüm bulunamayan nükleer enerji, dünyanın en kirli ve riskli enerji kaynağı olarak anılıyor. Her ne kadar da yeni, güvenli ve temiz bir enerji kaynağı olarak tanıtılmaya çalışılısa da, nükleer enerji hakkında söylenen yalanları göz ardı etmemek gerek. Japonya’da olduğu gibi, nükleer reaktörlerde gerçekleşebilecek herhangi bir kaza esnasında büyük miktarda radyasyonun doğaya salınması kaçınılmaz olacağından, tam anlamıyla güvenilir reaktörler hep bir masal olarak kalmaya devam edecek.

Söküm, atık ve çevresel maliyetler hesaplığında dünyanın en pahalı enerjisi halini alan nükleer enerji, karbon salımını azaltmadığı gibi; sadece elektrik üretimi için kullanıldığından ısınma, sıcak su ve ulaşım ihtiyaçları için fosil yakıtları kullanmaya mecbur kılıyor ve böylece iklim değişikliğini engellemeye giden yolu tıkıyor. 2030 yılına kadar nükleer santrallerin kapasitesi iki katına çıkartılsa bile, bu miktar genel karbon salım miktarını sadece yüzde beş (5%) oranında azaltacağından küresel ısınmanın etkilerini azaltma yolunda etkili olmayacak.

Peki İkinci Dünya Savaşı’nda atom bombasının yapımı sırasında yürütülen gizlilik politikasının, günümüzde nükleer enerji projeleri için de devam ettirildiğini biliyor muydunuz? Normal işletim halinde dahi havaya ve suya radyoaktif maddelerin salınmasına neden olan nükleer santraller hakkında bilgimiz kısıtılı olmakla birlikte, gereken önlemlerin alınmadığı da bilinen bir gerçek.

Günün sonunda, hiçbir nükleer santralin tamamen güvenli olduğu söylenemez. Herhangi bir olası hataya yer vermemek için, bu konuda uzman ekipler tarafından emniyet katsayısı yüksek tutularak üretim yapılması, ve ortaya çıkan radyoaktif atıkların doğaya zarar vermeyecek şekilde taşınması ve gözetim altında uzun yıllar güvenle saklanması gerekmektedir. Bu kadar dikkat gerektiren bir alanda Türkiye gibi nükleer santral inşaasına yeni adım atmak isteyen ülkeleri bekleyen tehlikeler ciddi sorunların ortaya çıkma riskini artırdığından düşünce kaldıracak boyutlardadır.

Milletvekillerini nükleer yasa için “hayır” oyu kullanmaya çağıran karşıt gruplar, kapalı kapılar ardında hazırlanan bu anlaşmanın yanlış enerji politikalarını devam ettirdiğine ve hiçbir demokratik teamüle uygun olmadığına inanıyor. Gelecekte ihityaç duyacağımız enerjiyi karşılamak için son derece sürdürülebilir, temiz ve güvenli olan yenilenebilir enerji yerine gayet kirletici, riskli, ve pahalı olan nükleer enerji karşısında sesinizi duyurmak istiyorsanız Greenpeace ve benzeri grupların düzenlediği kampanyalar hakkında daha fazla bilgiye nukleer.greenpeace.org adresinden ulaşabilirsiniz. Dünyamızın geleceğine katkıda bulunmanın tam zamanı!


Çise Ünlüer (10 Nisan 2011)
ciseunluer@gmail.com

No comments:

Post a Comment